Gündem
Yayınlanma: 30 Nisan 2025 - 15:09
Peki 'Nesime' kimdi?
Mukim Tahir’e, “Bırak ne derlerse desinler.. Halepli Bahçesinde Nesime’m oynar desinler” dedirten bir hikaye...
Gündem
30 Nisan 2025 - 15:09
Urfa'nın tarihine ilişkin çıkardığı kitaplar ve yaptığı araştırmalarla bilinen A.Müslüm Akalın, 'Birecikli Şair-Mutasavvıf Sakıp Efendi'nin hikayesi' başlıklı son yazısında Makip Tahir'in bestelediği 'Kapıyı çalan kimdir?' türküsünün nasıl doğduğunu da anlattı. ''Mukim Tahir, “Kapuyu Çalan Kimdir” türküsünün bağlantı yerinde “Halepli Bahçesinde Nesime’m oynar desinler” demeseydi, muhtemelen Nesime ismini bugün Urfa’da kimse hatırlamayacaktı.'' diyen Akalın, araştırmalarından şu özeti çıkardı:''Daha çok Musevilerde kullanılan ve Arapça hafif esen rüzgâr anlamına gelen Nesim kelimesinin dişili olanı Nesime Urfa’da çok rastlanan bir ad değildi. Ama yine de bu içli türküdeki hüzün ve özlemlerin birbirine karıştığı nağmeler; Halepli Bahçesinin serin yaz akşamlarında dalından kopmuş bir çiçek gibi savrulan Nesime’yle birlikte eski şehrin hafızasına kazınmıştı.Nesime, hakkında yazılıp söylendiği gibi; görevle Urfa’ya gelen kazaya uğramış bir memur ailesinin ya da 93 Harbi’nin savurduğu kafilelerden birinin yetim çocuğu muydu, bilinmiyor. Hakkında yazılan ve söylenenlere göre, kaybetmiş olduğu ailesi Siirt’ten Mardin’e, oradan da Urfa’ya intikal etmiş, kardeşinin ilgisizliği nedeniyle büyük konaklarda hizmetli olarak çalışırken dans ve müzik yeteneklerinin keşfiyle saz-söz âlemlerinin aranan ismi haline gelmişti. Bilinen bir gerçekti ki, usul ve ahengiyle icra ettikleri oyunlarıyla şöhret kazanan rakkaseler, hayatlarında gerçek isimlerinden çok takma adlarıyla tanınırlardı ve bu nedenle Nesime adının da, eğlence dünyasında çokça rastlandığı üzere takma bir ad olması son derece tabiiydi.Naci İpek’in bu konudaki -muhtemelen söylentilere dayalı olan- yazısı şöyledir: “ ..Nesime Hanım’ın Halepli olduğu rivayet edilirse de kuvvetli ihtimal Mardin’li olduğudur. Asıl isminin Sakine olduğu da iddialar arasındadır. Nesime o sıralarda 20 yaşlarında genç bir kızdır. Bazı toplantılara eğlencelere giderek raksetmekte ve şarkılar söylemektedir. Şarkıları ve güzelliği ile kısa bir zamanda çevrede ün salar. Çok delikanlının aklını başından alır. Artık etraftan taciz edilmeye başlamıştır. Selâmeti emin ve mutemet bir adam olarak bildiği Büyük Hacı Mustafa Hacıkâmiloğlu’na sığınmakta bulur. Mustafa Efendi kendisini himayesine alır. O sıralarda Nesime’ye tutkun gençlerden birini yakalayarak “Nesime bundan böyle köşkte kalacak, kendine güveniyorsan gel elimden al” der. Bu ihtar diğerlerini sindirir. Böylece Nesime köşkte rahat bir hayata başlar, Mustafa Efendi’nin aile efradına hizmet eder..“Daha sonra Belediye Reisi de olan Hacı Mustafa Hacıkâmiloğlu’nun, Sâkıb Efendi’nin torunlarından Küçük Halil Bey’in öldürülmesinden sonra ailesince artık kullanmayan Halepli Bahçesi’ni kiralayarak sayfiye olarak kullandığı, oğlu Cemil Hacıkâmiloğlu’nun hatıralarında anlatılmaktadır.Hatıralarda, yaklaşık 15 yıla yakın süren bu döneme ilişkin olarak Nesime’ye dair hiçbir ifade bulunmamakla birlikte, bahçenin Urfa geleneğine göre sık sık dost, akraba ve arkadaşlarla yapılan müzikli toplantılara sahne olduğu anlatılmakta, bu durumun 1930’lu yıllara doğru bahçenin mülkiyetinin Küçük Hacı Mustafa olarak bilinen amcazadesi Hacıkâmilzade Hacı Mustafa Reşit Kâmil’e geçmesine kadar devam ettiği anlatılmaktadır.Mukim Tahir’e, “Bırak ne derlerse desinler.. Halepli Bahçesinde Nesime’m oynar desinler” dedirten Nesime’nin Halepli Bahçesi’ndeki serüveninin kaç yıl sürdüğü tam olarak bilinmiyor. Sazende ve hânendeleri kendinden geçiren bu esmer güzeli alımlı rakkaseyi tanıyanlar, onu 1950’li yıllara doğru beyazlanmış saçları ve 15-20 yaşlarındaki çocukları ile hatırladıklarına göre, Nesime’nin 1930’lu yılların eşiğinde evlenmiş olduğu ve Halepli Bahçesine dair öyküsünün ise Büyük Hacı Mustafa’nın bahçeyi kiraladığı 1915 yılından sonra başlayıp 1930’lu yıllara doğru sona ermiş olduğu söylenebilir.Cemil Hacıkâmiloğlu’nun, hatıralarında daha sonra da devam ettiğini söylediği yerel müziğinin önemli isimlerinin katıldığı bu sazlı-sözlü geceler Urfalıların ortak hafızalarında geniş yer tutar. Kubbemescit mahallesindeki aile konağı Halepli Bahçesi’ne oldukça yakın olan şehir eşrafından, zengin, saz ve söz ehli olan Mukim Tahir’in; Naci İpek’in bahsettiği Nesime’ye olan gönül yakınlığının, katıldığı bu gecelerde doğmuş olması kuvvetle muhtemeldir. Bestelediği “Kapuyu çalan kimdir” türküsündeki “Koy desinler” ile başlayıp “Halepli bahçesinde Nesime’m oynar desinler” cümlesiyle biten meydan okuma ve sahiplik duygusu Mukim Tahir’in güçlü ses ve yorumuyla birleşince nağme ve duygular Halepli Bahçesi akşamlarından taşarak şairlerin mısralarına dökülmüştür:Seher bülbül güle geldiği zamanDertli mızrap tele geldiği zamanMukim Tahir dile geldiği zamanGamlı saz göğsünde teller konuşur—–İhvanlar doldurmuş yine eyvanıSazlarda çalınan Urfa Divan’ıTürkü İbrahimî, hoyrat ŞirvanîHalepli’de ehl-i diller konuşur.Ancak bu ortam, o yıllarda Halepli Bahçesi’nin satılıp el değiştirmesi nedeniyle sona erer. Bir miras ihtilâfı nedeniyle amcazadesini öldürdüğü söylenen Mukim Tahir firar gezmektedir. Hacı Mustafa Efendi; satılan Halepli Bahçesini terk etmesiyle himayesinden mahrum kalacak olan Nesime’nin baş edemeyeceği taciz ve davranışlara maruz kalmasını önlemek için onu kendisinden 15 yaş büyük ve Esemkulu Köyü’nde çok sayıda fıstık bahçesinin sahibi olan kabadayı yaradılışlı bir Urfalıyla evlendirir. Yaşadıklarının ağır yüküyle yorgun ve gözaltında geçen hayatı çocuklarıyla ve hayırseverlik duygularıyla anlam kazanır. İki çocuk sahibi olduğu varlıklı eşi 1953 yılında vefat ettiğinde, Karakoyun üzerindeki “Jüstinyen Su Kemeri”nin kuzeyinde yer alan ve bugün beton binaların altında kaybolmuş olan, mezarlığa gömülür. 70’li yaşlarında, 1950’li yılların sonlarına doğru İstanbul’a yerleşen küçük oğlunun yanında vefat eder.Hikâyesi böyle biten Nesime; takma adıyla yaşadığı çileli hayatın keder ve iç sızılarını ruhunun derinliklerinde gizleyip, gerçek adıyla bu dünyayı terk etti. Geride; meçhul geçmişinin sahte sevinçleri ve acılarıyla yüklü olan takma adının çağrıştırdığı çalgılı akşamüstlerini ve bir kuşağın, Halepli Bahçesi’nin serin rüzgârlarında uçuşan güz yapraklarına gizlenmiş hayâllerini bıraktı.''
İlginizi Çekebilir