MÖ 9800- 7000 yıllarına tarihlenen 'Balıklıgöl heykeli' 1993 yılında Şanlıurfa Yeni Mahalle'de yapılan bir yol çalışması sırasında üç parça halinde ortaya çıkarılmıştı.Arkeologlar heykelin gizemini çözmeye çalışıyor. Prof.Dr.Erdem Denk'e göre, önden ve genel görünümü itibariyle yapılan yorumların aksine heykele farklı yönlerden bakıldığında da (sadece) bir erkeğin sembolize edilmediği açıkça görülüyor.NEREDE , NASIL NE AMAÇLA YAPILDIĞI BİLİNMİYORProf.Dr.Denk'in Aktüel Arkeoloji'de yer alan yorumu özetle şöyle: ''Literatürde “Urfa Adamı (Urfa Man)” olarak da bilinen “Balıklıgöl Heykeli (Balıklıgöl Statue)”, 1993’te Şanlıurfa il merkezinde yer alan Yeni Mahalle’de yapılan bir yol çalışması sırasında gün yüzüne çıkarılmıştı. Üç ana parçaya kırılmış halde bulunmakla birlikte genel bütünlüğünü büyük ölçüde koruyan heykel, 193 cm boyu, 54 cm genişliği ve 63 cm kalınlığıyla gerçek insan boyutlarında ve formunda yapılmış (bilinen/bulunan) en eski heykel olma özelliğine sahip. Aslında in situ bulunmak bir yana konteksi dahi bilinmeyecek bir şekilde tesadüfen ve yalıtılmış halde gün yüzüne çıkan heykelin nerede, nasıl ve ne amaçla yapılıp kullanıldığını kestirmeye yardım edecek herhangi bir somut veriye ulaşılabilmiş değil. Bu durumda neredeyse tek seçenek, Yeni Mahalle Höyüğü’nün tarihlendiği Çanak Çömleksiz Neolitik B Evresi’ne ait benzer buluntulara kıyasla dönemin genel özellikleri bağlamında yorumlar yapılması. Şanlıurfa Müzesi’nin Arkeolojik Eser Kataloğu’ndaki tanıtıma göre heykel, “yanlış olarak Neolitik Dönem kültürleri ile özleştirilen Ana Tanrıça imgesinin çok daha sonraları ortaya çıktığını, özellikle Çanak Çömleksiz Neolitik Dönemde hâkim ‘kutsal varlığın’ erkek olduğunu kanıtlamaktadır.” Dolayısıyla, özellikle Göbeklitepe gibi merkezleri karakterize eden “tapınak” ve fallus sembolizminin zamanla Mezopotamya’da şekillenecek “babatanrı” anlayışına giden sürecin ilksel işaretleri olduğu varsayımının büyük ölçüde benimsendiği söylenebilir.Heykelin “olasılıkla sadece ön yüzden seyredilmek üzere tasarlanan” bir obje olmadığı açıktır. Zira önden bakıldığında koltuk altlarından itibaren gayet düz bir şekilde aşağıya inen “fit” bir (genç) erkek gövdesi, karnı ve beli söz konusudur. Oysa hemen heykelin yanında bulunan ve müzenin eser kataloğunda da yer verilen arkadan çekilmiş fotoğrafına bakıldığında, önden görünümün aksine (genç) kadını çağrıştıran ince bel ve kavisli kalça dikkat çekicidir. Aslında arkadan tam simetrik bir kalça görünümü yoktur. Ancak hemen yukarıda bahsedildiği üzere ellerin arasındaki akrep benzeri bir hayvanın olası kuyruğunun bir yandan arkaya doğru uzanmış olma ihtimali vardır. Keza (ancak özel bir inceleme ile o da belki anlaşılabilecek şekilde) asıl bedenin kendisinin kuyruklu yapılmış olması da tümüyle ihtimal dışı değildir.Keza önden kalın görünen kollar da arkadan epey ince biçimlendirilmiştir. Arkadan koltuk altları ve kolların başlama yerinin açılma biçimi ile ellerin bel hizasından vücuda bağlanma noktaları öyle bir biçimlendirilmiştir ki, önden görünenden farklı (cinste) bir tasvir elde edilebilmiştir. Yukarıda önden görünüm bağlamında yapılan çift cins(iyet)lilik hali, ön ve arkadan genel görünümler itibariyle de söz konusudur. Önden ilk bakışta erkek olan gövde/vücut, arkadan ilk bakışta kadındır.''
URFA'DA ÇIKAN NEOLİTİĞİ HAZMETMEK EPEYİ ZAMAN ALACAKArkeoAtlas’ın tarih öncesi çağları odağına alan yeni sayısında, Türkiye’de “tarihöncesi arkeoloji” denilince akla gelen en önemli isimlerden Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ile yapılan ve ezber bozan bir söyleși yer alıyor. Özdoğan'ın kısa bir yorumunu Arkhe Dergisinden Damla Beyazit sosyal medya hesabından paylaştı: '“Bugün Göbeklitepe Kültürü’nde gördüğümüz hemen her şeyi 1964 yılından itibaren Çayönü’nde gördük. (...) Nasıl ki Çayönü’nde gördüğümüzü hazmetmemiz 1970’leri buldu; şu anda Güneydoğu Anadolu’da veyahut Anadolu’nun diğer yerlerinde çıkan neolitiği hazmetmemiz de epey zaman alacak.”Mehmet Özdoğan (ortada) Urfa Müzesi’nde Balıklıgöl Heykeli’ni incelerken Atlas’tan Gökhan Tan tarafından görüntülenmiști.

